Epstein davasından Lüks Nermin’e: Devletin ‘seksle imtihanı’

Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen çocuklara yönelik istismar ağını yönettiği iddiası ile yargılanırken intihar eden Jeffrey Epstein davasında son olarak eski devlet başkanı Bill Clinton, İngiliz kraliyetinden Prens Andrew, Donald Trump, Michael Jackson gibi isimler yer aldı. Davada ismi geçen ünlülere baktığımızda devletin üst kademesine çocukların istimastı için hazırlanan bir yapının ortaya çıktığını görüyoruz.

Dünyanın en eski mesleği ile devlet ve iktidar mensuplarının adlarının karışması yeni bir şey değil. Tarihte pek çok örneği var.

1915 YILINDA SADECE GALATA’DA 300’DEN FAZLA GENELEV VARDI

Bizim yakın tarihimizde de Epstein vakasına benzer bir dava görüldü. Üstelik iki devlet arasında siyasi bir krize de yol açmıştı. Politik bir çatışmamızın olmasının mümkün olmadığı Uzak Doğu ülkesi Endonezya’nın büyükelçisi o dönem Türkiye’ye bir tür nota vermişti.

Malum Bizans’tan yadigâr İstanbul’un geçmişinde seks işçileri, önemli bir yer tutar. En eski örneklerden birisi Bizans’ın kudretli imparatoriçesi Theodora’nın iktidar basamaklarına bu şekilde başlamasıdır.

İstanbul tarihçisi olarak bilinen Reşat Ekrem Koçu, Yeniçerilerin girip çıktığı batakhaneleri anlatır. Padişah ikinci Mahmud döneminde ise yasal olmasa da irili ufaklı genelevleri faaliyete geçmişti. Ama bunun öncesinde 1812 yılında İstanbul’da çıkan veba salgınının sebebi olarak Eminönü’nde bulunan Melek Girmez sokağındaki genelevler ve meyhaneler sorumlu tutuldu. Bu sokak tamamen yıkılıp yerine Hidayet Camii yapıldı.

İkinci Abdülhamid döneminde bu genelevlere bir çözüm bulundu. Bulunmak zorundaydı çünkü buralardan yayılan zührevi hastalıklar ciddi bir sağlık sorununa yol açmaya başlamıştı. Kontrol altındaki resmi genelevler daha çok Galata’da açıldı. Kısa sürede yüzü aşan genelevlerin sayısı, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na girmesi ile birlikte daha da arttı. Resmi sayılar yalnızca Galata’da 1915 yılında 359 tane genelev olduğunu belirtiyor. Osmanlı tarihçisi Cevdet Paşa ilk genelev patroniçesinin ‘Langa Fatma’ olduğunu aktarıyor. Mekânı ise Edirnekapı’ydı. Müdavimleri ise daha çok paşalar, üst düzey bürokratlardı.

HEMİNGWAY’DEN İSTANBUL GENELEVLERİNE ÖVGÜ

Pek bilinmez, ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ romanıyla Nobel Edebiyat ödülünü alan Ernest Hemingway, 1922 yılında İstanbul’a gelmiş ve bir Kanada gazetesinin muhabiri olarak yazılar kaleme almıştı. Hemingway, İstanbul genelevlerini şöyle anlatıyordu: “Avrupa’daki refah döneminin en çılgın yılları bile buradaki fuhuşla yarışamaz.” Hemingway’in bu sözleri yazdığı yıllarda, Ahmet Rasim aynı yıl yayınlanan ‘Fuhş-ı Atik’ adlı eserinde artık eski kalitenin kalmadığından yakınmıştı.

12 Nisan 1930 yılında çıkan bir kanunla yeni genelev açmak yasaklandı. Üstelik genelevler belli noktalarda toplandı. Kadınlar denetim altına alındı, muayene olma zorunlu hale geldi. Meclis’ten kadınların doktorlar tarafından zorunlu muayeneye tabi tutulması için yasa çıkarma teklifi ise oldukça sert tartışmalar yaşandıktan sora kabul edildi. Muhafazakâr milletvekillerinin yasaya karşı çıkması çok manidar bir gerekçe ile oldu. Bu kadınların mahrem yerlerine erkek doktorlar mı bakacaktı? Geçmişin Meclis tartışmalarının daha renkli olduğu tartışmasız.

Lüks Nermin’in yeri Beyoğlu Zambak Sokak’taydı.

LÜKS NERMİN’İN LÜKS RANDEVUEVİ

Konumuza dönecek olursak; 1950’li yıllarda yasa dışı randevuevlerinin sayısında artış yaşanmaya başladı. Malum dönemin sloganı, “Her mahalleye bir milyoner”di. Bu dönemde sermayenin artışına bağlı olarak seks ticaretine talepte de bir artış yaşandı. Dönemin en ünlü genelev patroniçesi ise Lüks Nermin olarak bilinen Şaziye Zeren’di. Elbette başka evler de vardı. Ancak onun mekânının diğerlerinden ayrılan önemli bir yanı mevcuttu. Dekorasyonu, yemeği, alkolü ile en kaliteli hizmeti o veriyordu. Üstelik dönemin bürokrasisi, zenginleri, evin müdavimiydi. Giovanni Sicagnamillo, Beyoğlu’nda ‘Fuhuşun Tarihi’ adlı kitabında bu evi anlatıyor:“ Zambak Sokak’ın 21 No’lu hanesi denildiğinde eski kuşakların aklına tek bir isim yerleşir: Lüks Nermin. Lüks Nermin’inki az buçuk Fransız tarzı geleneği sürdüren ülke çapında bir randevuevi. Meşin koltuklu kırmızı kadifeli bir salon. Kahve ve lokum ikramları. Fransızcayı İngilizceyi paralayan bir teşrifatçı kız. Kızların sayısı pek kalabalık değildir. Beş ya da altı. Fakat serviste yok yoktur.”

Dönemin gazetecilerinin de hatıralarında geniş yer tutan bu randevu evi, 1944 yılında faaliyete başladı, altın yıllarını da Demokrat Parti iktidarında yaşadı. Faaliyet gösterdiği 15 yılda sadece 1951 ve 1958 yılında iki kez basıldı. Üstelik 1958 yılındaki baskından sonra evini yeniden dekore ettirmişti. Söylentilere göre, ahlak masasına bakan polis müdürü ondan rüşvet alamayınca evini bastırmış, Lüks Nermin Ankara’ya heyet yollayıp bu müdürü sürdürmüştü.

Fakat bu saltanat bir buçuk yıl sonra daha büyük bir baskınla son bulacaktı. 18 Mayıs 1959 yılında Lüks Nermin’in Fransız Konsolosluğu’nun hemen arkasında bulunan Zambak Sokak’taki evi, polis tarafından basılmış aynı anda Bahçelievler’de bulunan özel konutu da aranmıştı. Lüks Nermin büyük bir şaşkınlık içindeydi. Baskından haberi olmadığı gibi evde bulunan bol miktardaki dolara da el konulmuştu. Zira o yıllarda döviz bulundurmak suçtu. Üstelik evinde ve randevuevinde bulunan eşyalara da el konulmuştu. Lüks Nermin, çıkarıldığı savcılık tarafından ‘kaçak döviz bulundurmak, gümrük kaçakçılığı, fuhuş yaptırmak’ suçlarından tutuklandı.

Endonezya Devlet Başkanı Sukarno’nun talepleri için Lüks Nermin’e başvuruldu.

ENDONEZYA DEVLET BAŞKANI FRENGİYE YAKALANDI

Ancak işin aslı kısa sürede anlaşıldı. Lüks Nermin’in o güne kadar çok güçlü müşterileri vardı. Öyle ki, Dış İşleri Bakanlığı yetkilileri zaman zaman ülkeyi ziyaret eden yabancı devlet adamlarının özel isteklerini kırmayıp Lüks Nermin’e başvuruyordu. Lüks Nermin de bu istekleri ücretsiz olarak yerine getiriyordu. O yıl Türkiye’yi daha sonra bir askeri darbe ile devrilecek olan Endonezya Devlet Başkanı Sukarno ziyaret etmişti. En üst düzeyde ağırlanan bu Uzak Doğu ülkesinin devlet başkanı, Türkiye’den Avrupa’ya uzanan bir diplomatik yolculuğa çıkmıştı. Havaalanında dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından karşılanmış kendisine Yıldız Sarayı tahsis edilmişti.

Fakat Sukarno’nun garip bir fantezisi vardı: Gittiği her ülkede bir kadınla birlikte olmak… Türkiye’deki yetkililere de bu isteğini iletmişti. Elbette başvurulacak adres, Lüks Nermin’di. Ülkesine döndükten sonra Endonezya Büyükelçisi bir garip şikâyet ile hükümete başvurdu. Yani bir nevi nota verdi. Devlet Başkanı Sukarno’nun ülkesine döndükten sonra belsoğukluğu (frengi) hastalığına yakalandığı ortaya çıktı.

Lüks Nermin, siyah güneş gözlükleri, kürk mantosu, makyajı ile duruşmalarda kendisini savundu.

ENDONEZYA BÜYÜKELÇİSİ’NDEN FRENGİ ŞİKAYETİ

Endonezya Büyükelçisi’nin iddiası, Sukarno’nun bu hastalığı Türkiye’den kaptığı yönündeydi. Bu kanıya nereden varmış, bilinmiyor. Dış işleri Bakanlığı yetkililerinin buna karşı çıktığı, Türkiye sonrası uğradığı Polonya’dan kapmış olabileceği yönünde itirazlar yaptığı söylenir. Sonuçta olay, Lüks Nermin’in başına patladı. Kendisine ‘fuhuş, döviz bulundurmak ve kaçakçılık’ gibi suçlardan dava açıldı. Lüks Nermin başına geleni önce anlayamadı. Kısa sürede içeriden çıkacağını ummuştu. Her duruşması, dönemin büyük gazeteleri tarafından ilgi ile takip edildi. Öyle ki mahkeme salonunda yer bulmak büyük sorun haline geldi. Lüks Nermin, tahliye beklerken tutukluluğunun devamına karar veren her mahkeme sonrası avukatını azletti. Siyah güneş gözlükleri, kürk mantosu, makyajı ile duruşmalarda kendisini savundu. Yaptığı bazı savunmaları burada aktarmak çok mümkün değil. Devletin en üst düzeyine hizmet verdiğini ama ücretinin bile ödenmediğinden yakındığını özetlemekle yetinelim.

27 Mayıs 1960 darbesini, cezaevinde karşıladı Lüks Nermin. Artık onun için intikam saatinin geldiğini düşündü. Darbeden dört gün sonraki duruşmada tahliye edildi, bir süre sonra bir basın toplantısı düzenledi.

‘YABANCI DEVLET REİSLERİNİ AĞIRLADIM’

Basın toplantısında yıllarca polis baskınına uğramadan İstanbul’un en merkezi yerinde faaliyet göstermesinin sırrını açıkladı: “Devlet ve hükümet erkânı ile İstanbul’da idare mekanizmasının başında olan şahıslara yıllarca hizmet ettim. Bu arada yabancı devlet reislerini de ağırlama vazifesi yaptım.”

Lüks Nermin bu hizmeti için örtülü ödenekten para ayrıldığını ama paranın kendisine ödenmediğinden şikâyet etti. Son hizmeti ise Ürdün Kralı Hüseyin ve Endonezya Devlet Başkanı Ahmet Sukarno’ya olmuştu. Lüks Nermin’e yapılan polis baskınını ve mahkemeleri izleyen dönemin polis muhabiri Doğan Katırçıoğlu ‘Olur Böyle Vakalar’ adlı anı kitabında baskını ayrıntılı olarak anlatır. Onun anlatımına göre Sukarno, 28 Mayıs 1959’da geceyi, Yıldız Şale Köşkü’nde Lüks Nermin’e çalışan ‘Nil’ ile geçirmişti. Frengiye yakalanmasından sonra iki ülke arasında diplomatik kriz çıkmış, bu yüzden belki dünya diplomatik tarihinin en garip notası verilmişti.

İlişkiler açığa çıktıktan sonra bu davaya adı karışan kadınlar, bir daha eski parlak günlerine dönemedi. Türkiye’nin en tanınan kadını haline gelen Lüks Nermin, eski işini tekrar sürdürmeye çalışsa da o ihtişamı bir daha yakalayamadı. Kimse Lüks Nermin’le adının yan yana gelmesini göze alamadı. Üzerindeki koruma kalkanı kalktı. Açtığı yerler sık sık basıldı. Ona ilişkin son haber 1981 yılına ait. Yine bir evi basılmış Lüks Nermin gözaltına alınmıştı. O tarihten sonra kendisi hakkında bir kayıt bulunmuyor. Ama tarihe en ilginç diplomatik krizlerden birine yol açmış biri olarak geçti.

İNGİLTERE’DE İŞÇİ PARTİSİ’Nİ İKTİDARA GETİREN DE BENZER BİR SKANDALDI

Epstein vakasına benzer skandallar, her dönem her ülkede zaman zaman ortaya çıktı. İktidar nimetlerinden yararlanmanın diplomatik ve çıkar ilişkileri kurmanın en kolay yollarından birisi, sıklıkla ‘seks’ oldu. Yine İngiltere’de İşçi Partisi’ni iktidara getiren olay, Profumo skandalıydı. 1963 yılında muhafazakar hükümetin Savaş Bakanı John Profumo’nun, model Christine Keeler ile bir aşk yaşadığı ortaya çıkmıştı. Her ne kadar model olduğu söylense de Keeler aslında İngiliz aristokrasisine hizmet veren bir ağın parçasıydı. Asıl skandal, muhafazakâr ve evli bir bakan olan Profumo’nun 19 yaşındaki bir kadınla kurduğu ilişki değildi; Christine Keeler’in İngiltere’deki Sovyet istihbaratının başındaki askeri ataşe Eugene Ivanov’la ilişkisinin olmasıydı. Elbette iki örnek de ‘devlet’ denilen aygıtta yaşanan ne ilk ne de son olay olacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir